Wednesday, December 17, 2025

Most Read of the Week

spot_img

Latest Articles

Our Inability To Stay Still: Is Busyness A Coping Mechanism?

 

Şafak sökerken çalan alarmlar, taze demlenmiş kahvenin davetkar kokusu, yola koyulma telaşı ve nefes almaya bile yer bırakmayan sıkışık yaşam planları gelir. Modern insanın gündemi neredeyse sürekli hareket halinde bir maraton gibidir. Her birimiz bu yoğunluk denizinde ayakta kalmaya çalışır, sürekli aktivite içinde varlığımızın kanıtını ararız. Koşmaya o kadar alıştık ki, durmayı, dinlenmeyi, sadece var olmayı unuttuk. Ne yazık ki, bu duramama durumu her zaman daha üretken olma veya yükümlülükleri yerine getirme arzusundan kaynaklanmaz; bazen, rahatsız edici iç düşüncelerimizden ve duygularımızdan saklandığımız bir perde görevi görür.

Çalışmak, bir insanı hayata bağlayan en temel ve anlamlı eylemlerden biridir. Çalışabilmek, üretebilmek ve somut bir şey yaratabilmek, neredeyse kişinin varlığının psikolojik bir kanıtı, dünyaya bıraktığı bir izdir. Ancak kişi, kendine ve başkalarına yeterli olduğunu kanıtlamaya çalışırken, bilinçsizce çalışmayı ve sürekli aktiviteyi bir kaçış biçimi olarak kullanabilir. Bu kaçışın altında genellikle içsel bir boşluk duygusunu, ezici kaygıları, eski yaraları, yetersizlik hislerini veya derin yalnızlığı bastırma dürtüsü yatar. Sürekli hareketin getirdiği yorgunluk ve düşünmeye zaman bulamama, geçici bir sakinlik, kısa süreli bir rahatlama hissi sunar. Kişinin kendisiyle yüzleşmeden bir günü daha atlatma başarısı, zihne sahte bir rahatlık hissi verir.

Psikolojik Bir Savunma Mekanizması: Kaçınma Davranışı

Psikolojide, bu sürekli meşguliyet ve kendi kendine dayatılan tükenme hali genellikle kaçınma davranışı başlığı altında incelenir. Kaçınma, bir savunma mekanizmasıdır; acı verici durumlarla, duygularla veya içsel çatışmalarla hiç ilgilenmeyerek başa çıkma yoludur. Meşguliyet, bir dizi yükümlülük veya dışsal talep gibi görünse de, birçok kişi için bilinçli veya bilinçsiz bir seçimdir. Düşünmeye veya hissetmeye yer bırakmayan amansız bir tempo, aslında kendini kandırmanın en etkili yollarından biridir. Çünkü sessizlik ve durgunlukta, kaçınılmaz olarak içimizdeki gömülü sesi, yüzleşmekten korktuğumuz çözülmemiş çatışmaları duyarız.

Bilinçaltına itilen düşünceler, yıllarca bastırılan duygular ve geçmiş travmaların izleri, o nadir sessizlik anlarında yüzeye çıkma eğilimindedir. Bu tehditkar iç dünyaya kapıyı açmaktan kaçınmak için kişi sürekli hareket halinde kalmayı tercih eder. Ajanda titizlikle doldurulur, planlar ayrıntılı olarak yapılır ve yapılacaklar listesi uzadıkça kişi daha fazla rahatlık hisseder. Her yeni görev, her yeni meşguliyet, kişiyi kendi benliğinden uzaklaştıran bir başka perde haline gelir.

İş için erken kalkmak, bir toplantıdan diğerine koşmak ve e-postaları kontrol etmek, dışarıdan bakıldığında verimlilik ve başarı olarak algılanır. Ancak bu yoğun faaliyetin altında, çoğu zaman kaçış izleri gizlidir. Kimileri geçmişin çözülmemiş pişmanlıklarından, kimileri geleceğin kontrol edilemez belirsizliğinden, kimileri ise duymaya tahammül edemedikleri içsel sessizlik ve boşluktan kaçar. Çünkü o sessizlikte, kişi kendini maskesiz, savunmasız ve açıkta bulur. Ve bu yüzleşme, herhangi bir görevi tamamlamaktan çok daha zor ve yorucudur.

Psikolojik Bir Savunma Mekanizması: Kaçınma Davranışı

Ancak her kaçışın bir bedeli vardır. Zihin yapay bir meşguliyet halinde tutulduğunda, dinlenemez veya tam olarak işlev göremez. Bastırılan ve ertelenen duygular kaybolmaz; aksine, depolanmış enerji gibi, sonunda daha büyük bir güçle ve daha az kontrolle geri dönerler. Ne kadar hızlı koşarsanız koşun, uzaklaştırılan düşünceler ve duygusal yükler uykusuz bir gecede, radyoda duyulan bir şarkıda veya pencereden dışarı bakarak geçirilen o sessiz anda sizi yakalar. Kaçtığınız her şey sessizlikte geri döner.

Asıl mesele sadece meşgul kalmak değil, neden meşgul kaldığımızı ve bu sürekli hareketin bizi nereye götürdüğünü anlamaktır. Dışarıdan canlılık belirtisi gibi görünen şey, çoğu zaman kişinin iç dünyasını susturmasından kaynaklanan derin yorgunluk ve bitkinliğin sonucudur. Bir insan düşüncelerinden ne kadar çok kaçarsa, o kadar çok düşünce üretir ve o kadar az gerçek duygu hisseder. Ancak bastırılmış duygular asla yok olmaz; perde arkasından kişinin hayatını ve kararlarını incelikle yönlendirirler. Ani anlamsızlık hissi, sarsılmaz huzursuzluk ve açıklanamayan boşluk, zihnin ve ruhun sessizce fısıldadığı çağrılardır: dur ve dinle.

Bu noktada, psikolojik iyiliğe doğru atılacak en önemli adım, sessizliği bir düşman olarak görmeyi bırakıp onunla barışmayı öğrenmektir. Düşüncelerle ve bastırılmış duygularla yüzleşmek ilk başta korkutucu ve rahatsız edici gelebilir, ancak ömür boyu kaçmaktan çok daha iyileştiricidir. Her yüzleşme eylemi, kişinin iç dünyasının, gerçek ihtiyaçlarının ve kırılganlıklarının biraz daha fazlasını ortaya çıkarır. Meşguliyetin sahte güvenliğine tutunmak yerine, derin bir nefes alıp “Ne yapıyorum ve neden?” diye sormak, zihin ve ruh dengesini yeniden sağlamaya yardımcı olur.

Gerçek verimlilik yalnızca dışa vurulan bir çaba değildir; kendini anlamak ve kabul etmekle başlar. Bazen hiçbir şey yapmamak, aslında yapabileceğimiz en anlamlı eylemdir. Çünkü bir insan sonunda sessizliğin konuşmasına izin verdiğinde, kendi sesini duymaya başlar. Ve belki de aradığımız huzur ve denge, o sesi susturmakta değil, onu gerçekten dinleme cesaretini bulmakta yatar.

Afife Çiçek
Afife Çiçek
Afife Çiçek, Maltepe Üniversitesi’nde İngilizce Psikoloji bölümünde öğrenim görmektedir. Özellikle spor psikolojisi, klinik psikoloji ve nöropsikoloji alanlarına ilgisi vardır. Aynı zamanda podcast yayınlamaktadır. Bunun dışında müzik ve yazı sanat dallarıyla ilgilenip, kendisini ve duygularını sanatla ifade etmeye çalışmaktadır. Okulunda ve sosyal hayatında çeşitli aktivite ve eğitimlere katılmaktadır. Akademik olarak öğrenimine bir süre yurt dışında devam edip, kendisini geliştirmek ve ülkesine faydalı olmak istemektedir. Bilimsel araştırmalar okumayı, onlara ortak olmayı ve psikoloji alanında oluşturulan içerikleri takip etmeyi bir görev bilinci kadar önemsemektedir.

Popular Articles